Kayıtlar

Diyarbakır’ın kimsesiz ölüleri…

Resim
    Uzun bir süredir üzerinde çalıştığımız “Çatışmalı Ortamdan Çıkış”  konulu çalışmamızın sonuna geldik. Özellikle 90’lı yıllarda yapılan faili meçhul cinayetler epey bir görünür olmuştu. “Cumartesi Anneleri” girişiminin de bunun bir belgesi olduğunu söyleyebiliriz.    Devletin cinayetlerini belgelemek, kınamak, hatta kısmen hesap sormak neredeyse rutin bir uğraş haline geldi. İstenildiği gibi olmasa da bunun mücadelesinin verildiğine tanık oluyoruz. Bu elbette ki değerli bir girişimdir. Ancak yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Yine aynı dönemde, 90’lı yıllarda binlerce sivil insan, silahlı sol örgütlerin ve PKK’ saldırılarında yaşamını yitirmelerine rağmen bir türlü görünür kılınamadı. Bu konuda çalışma yapan hiçbir kurum, İnsan hakları örgütleri, yazar- gazeteci örgütleri, üniversiteler ve özellikle de baroların bir çalışması bulunmamaktadır. Bu durum oldukça düşündürücü olmalıdır.    Bir ülke eğer çatışmalı ortamdan çıkmak istiyorsa bu gerçeğin de açığa çıkarılması ve konuşulması gerek

Örgüt infazlarıyla yüzleşmek: İstanbul kayıpları

Resim
        Uzun bir süredir üzerinde çalıştığımız “Çatışmalı Ortamdan Çıkış”  konulu çalışmamızın sonuna geldik. Özellikle 90’lı yıllarda yapılan faili meçhul cinayetler epey bir görünür olmuştu. “Cumartesi Anneleri” girişiminin de bunun bir belgesi olduğunu söyleyebiliriz.    Devletin cinayetlerini belgelemek, kınamak, hatta kısmen hesap sormak neredeyse rutin bir uğraş haline geldi. İstenildiği gibi olmasa da bunun mücadelesinin verildiğine tanık oluyoruz. Bu elbette ki değerli bir girişimdir. Ancak yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Yine aynı dönemde, 90’lı yıllarda binlerce sivil insan, silahlı sol örgütlerin ve PKK’ saldırılarında yaşamını yitirmelerine rağmen bir türlü görünür kılınamadı. Bu konuda çalışma yapan hiçbir kurum, İnsan hakları örgütleri, yazar- gazeteci örgütleri, üniversiteler ve özellikle de baroların bir çalışması bulunmamaktadır. Bu durum oldukça düşündürücü olmalıdır.    Bir ülke eğer çatışmalı ortamdan çıkmak istiyorsa bu gerçeğin de açığa çıkarılması ve konuşulması g

“Cumartesi Anneleri” ve “Diyarbakır Anneleri”

Resim
                                             Türkiye’de 1990’lı yıllarda yoğunlaşan gözaltında kaybetmeler yeni bir arayışın başlangıcı oldu. 1995 yılında devlet yetkililerinin ve ana akım medyanın sessizliği karşısında kayıplarının akıbetini arayanlar seslerini duyurmak için Taksim'de bulunan Galatasaray Meydanı önünde sessiz oturma eylemi başlattı. Latin Amerika ülkelerindeki (Arjantin örneğinde) Las Madres de Plaza de Mayo annelerinin deneyimi olmak üzere, annelerden ilham alan kayıp yakınları, “Cumartesi Anneleri” bütün müdahalelere rağmen yakınlarını aramaktan vazgeçmedi. Tam 25 yıldır, 1995 Mayıs’ından beri devletin güvenlik güçleri tarafından kaybedilmiş insanların akıbetini öğrenmek için kayıp yakınları her cumartesi öğle saatlerinde İstanbul Galatasaray Meydanı’nda oturuyorlar. Bana sorarsanız bu, yakın tarihin en haklı sivil ve masum girişimlerinden biridir. Ne yazık ki bu haklı girişimin 25 yılda amacına ulaşamadığı görüldü. Latin Amerika ülkelerinde bu türden girişimler

Çatışmalı Ortamdan Çıkış…

Resim
  Silahlı sol ve PKK’nin sivillere yönelik cinayetlerini araştırırken dikkatimizi çeken, üzerinde konuşulacak çok şeyler var. ‘90 lı yıllarda Sivillere yönelik saldırılar korkunç boyutlarda olmuş. Ölüm listelerini incelediğimizde şöyle bir gerçekle karşılaştık. Örgütlerin sivilleri en çok öldürdükleri yıllar, bu örgütlerin en güçlü oldukları yıllardır. Mesela PKK nin sivillere yönelik en saldırgan olduğu yıllar, silahlı saldırıya başladığı ilk yıllar olmuş, 1984-1994 arası rakamlar bunu doğruluyor. Sol örgütlerin cinayetlerinde de benzer bir durum var. Özellikle TİKKO ve DEV-SOL/DHKP-C ’91- 94 yıllarında yapmış oldukları saldırıların büyük çoğunluğu korumasız sivillere yönelik olduğunu ulaşabildiğimiz bilgilerden öğreniyoruz.   Saldırıların hikayesini kurcaladığımızda gerilim filmlerinde rastlayamayacağımız, izlesek bile inanamayacağımız şeylerin yaşanmışlığına tanık oluyoruz. Mesela Hakkari ve çevresinde bir köye gidilmiş, köyden biri öldürülecek ama tüm aile köydeki evlerinde aynı od

Savaşa tövbe etmek

Resim
  Yaşanan travmanın nedenini bilememek ve onunla baş edememek…    Travmalara maruz kalmak kötü bir şeydir, ama daha kötüsü bu travmanın nedenini bilememektir. Türkiye toplumu kısırdöngü bir cenderenin içinde debelenip duruyor. Hem sol hem de çoğunluk Kürt mahallesi bu travmaya yol açan şeyin reel siyasette AKP hükümeti olduğunu düşünüyorlar. Peki iktidarda AKP değil de, CHP olsaydı, Kürt sorununda ve canımızı yakan bu savaşta durum farklı mı olurdu? Mesela CHP  Kürt sorunu ve PKK savaşı/şiddeti konusunda AKP den hangi konuda farklı düşünmektedir? Ya da bu konuda savaşa son verip, barışı sağlayabilecek ne gibi bir projesi bulunmaktadır? Buradan baktığımızda pek ümit var olamıyoruz. Bunun temel sebebinin geniş anlamda hem devlet, hem de toplum olarak maruz kaldığımız travmanın gerçek sebebinin ne olduğunu bilememekten kaynaklanıyor. Eğer travmanızın ne olduğunu bilemezseniz onunla baş da edemezsiniz. 40 yıldır ülke PKK ile bir savaş içinde, ama adını koymamak için her yol yöntem deneniyo

Yüzleşerek barışmaktan başka çaremiz yok....

Resim
                                                Dedelerimizden bize kalan geçmiş hepimizi yoruyor,                                                                  yüzleşerek barışmaktan başka çaremiz yok.     İnsanlığın J.J. Rousseau’ya olan sevgisi üç yüzyıldır sürüyor. Çünkü bu bilge insan günahlarını bir papaza değil, tüm insanlığa itiraf etmiştir. Sadece Rousseau değil, dünya edebiyatına damgasını vurmuş yazarların günümüzde halen okunuyor olmalarında bu sahici dokunaklı anlatıların çok önemli etkisi olmuştur. Sahici yüzleşmelerin ve anlatıların kendi dönemlerinde tepkiyle karşılaştıklarına da tanık oluyoruz. Ama bu eserlerin uzun sürede insanları etkileyen, dönüştüren bir etkisinin olduğunu da edebiyat tarihinden biliyoruz. Acı deneyimlerle yüzleşmenin kolay olmadığını biliyoruz, bu yüzden de çoğunlukla kendi kurban durumumuzla yüzleşmeye cesaret edemediğimiz için, nefretimizi başkalarına yöneltiyoruz. Kendimize itiraf edemediğimiz acı gerçekleri, bir başkası dillendirdiğinde de

Kayıtları tutulmayan sivil cinayetleri

  Türkiye’de ’90 lı yıllar çatışmaların en yoğun olduğu yıllar oldu. Binlerce faili meçhul cinayetin devlet tarafından işlendiği kabul edildi ve resmi kayıtlara dahil edildi. Her ne kadar ‘17 bin faili meçhul var’ denilse de şu ana kadar 4653 kişinin ismine ulaşılabilmiş durumdadır. Gerçeklere ulaşmak için daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerekiyor.   Devletin faili meçhullerine gösterilen duyarlılığın silahlı sol örgütlerin sivil öldürmelerine ve örgüt içi infazlarına gösterilmediğini anlıyoruz. Örneğin halen daha örgüt infazlarının kayıtlarını tutan bir hak örgütü bulunmamaktadır. Çatışmalı sürecin sona erdirilmesi için hem devletin hem de silahlı örgütlerin yapmış olduğu cinayetleri araştırıp açığa çıkarabilecek çalışmaların yapılması gerekiyor. Tanık olabildiğimiz kadarıyla devletin mağdurlarına gösterilen ilgi ve sahiplenmenin örgüt mağdurlarına ve yakınlarına gösterilmediğine uzun yıllardır tanık oluyoruz. Bu konuda ne Barolar, ne insan hakları örgütleri, ne yazar gazeteci ör